Osteoporoz (Kemik Erimesi)

Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Uygulama ve Araştırma Hastanesi Dâhilî Tıp Bilimleri Bölümü, Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ahmet Karadağ, teşhis edilmesi zor olan ve halk arasında “kemik erimesi” olarak bilinen osteoporozun nasıl teşhis edileceğine dair açıklamalarda bulundu.


Doç. Dr. Karadağ, “Kemik erimesi olarak bilinen osteoporoz; kemikte kalsiyum azalmasına bağlı olarak kemiğin kırılma olasılığını artıran bir hastalıktır. Sağlıklı ve genç kemiklerde yoğun kalsiyum tuzlarından oluşan bir yapılanma söz konusudur. Yaşlanmayla birlikte bu yapının zayıflayarak gücünü kaybetmesi ve kemiğin dayanıksızlaşması normaldir. Fakat osteoporoz kemik yoğunluğundaki aşırı düşüş nedeniyle kemiklerin çok daha kırılgan bir yapıya dönüşmesi anlamına gelir. Osteoporozda kemik süngerimsi (gözenekli) bir yapıya dönüşür. Kemiklerin içlerinde boşluklar oluşarak yoğunlukları azalır. Bu da kırılmaya ve çatlamaya yatkın hâle gelmelerine neden olur.” dedi.


Doç. Dr. Karadağ “Türk Osteoporoz Derneği’ ne göre 50 yaşın üzerinde her üç kadından birinde (meme kanserinden fazla) ve 50 yaş üzerinde 5 erkekten birinde (prostat kanserinden fazla) osteoporoz hastalığı görülmektedir. Kemik erimesinin görülme sıklığı yaşla birlikte artar, aynı zamanda kadınlarda görülme olasılığı erkeklere oranla daha yüksektir.” ifadelerini kullandı.


Osteoporozun (kemik erimesi) Belirtileri Nelerdir?


Doç. Dr. Karadağ konuşmasının devamında osteoporozun belirtilerinden bahsederek, “Bu hastalıkta kemiklerin hem yoğunluğu azalmış, hem de kalitesi bozulmuştur. Kemik kaybının sessizce ve giderek ilerlediği osteoporoz hastalığı çoğu kez kırıklar oluşmadan farkına varılmadan ilerlemektedir. Osteoporozun ilerlemesi durumunda hastalar kendilerinde birtakım belirtiler hissedebilir. Osteoporozun en yaygın belirtisi, omurga ve sırt bölgesinde oluşan ağrılardır. Bu ağrıların nedeni de zayıflayan kemikte görülen mikro kırıklar olarak açıklanmaktadır. Bu kırıklar normalde vücut tarafından yapılan yeni kemik dokusu ile hemen onarılır. Ancak bu durum osteoporozda duraklamaya girmektedir. Bu durumda da bu küçük kırıklar büyüyerek daha büyük kırıklara neden olmaktadır. Osteoporozun belirtileri arasında; bel ağrıları ve sırt ağrısı, boyda kısalma, kamburlaşma, özellikle basit hareketlerde bile ortaya çıkabilen kırılma ve çatlamalar yer alır.” dedi.


Osteoporoz (kemik erimesi) Nedenleri Nelerdir?


Doç. Dr. Karadağ, kemik erimesinin ortaya çıkışında etkili olan risk faktörlerininin yetersiz kalsiyum, fosfor ve D vitamini alımı, kadın cinsiyet ve özellikle de menopoz sonrası dönemde olmak, ileri yaş, genetik yatkınlık, cinsiyet hormonlarındaki düşüklükler, tiroid hormonlarına ilişkin bozukluklar, menopoz öncesi dönemde yumurtalıkların alınması, adrenal bez hastalıkları, kortizon içerikli ilaç kullanımı, sigara ve alkol kullanımı ve hareketsiz yaşam tarzı olduğunu belirtti.


Osteoporoz hastalığına ait risk faktörlerini değiştirilemeyen ve değiştirilebilen risk faktörleri olarak iki grupta ele alabiliriz diyen Doç. Dr. Karadağ, osteoporozun ve buna bağlı kırıkların önlenmesinde özellikle değiştirilebilen risk faktörlerinin göz önüne alınarak düzeltilmesi önem taşımaktadır dedi.


Değiştirilemeyen bazı risk faktörleri ve değiştirilebilin risk faktörleri hakkında da bilgi veren Doç. Dr. Karadağ, “Değiştirilemeyen risk faktörleri yaş, cinsiyet, aile öyküsü, daha önceki kırık öyküsü, ırk, etnik köken, menopoz, rahim alınma operasyonu, uzun süreli kortizonlu tedavi ve romatoid artrit’dir. Değiştirilebilen risk faktörleri ise alkol, sigara, düşük vücut kütle indeksi, beslenme sorunları, vitamin yetersizliği, yetersiz egzersiz, diyet ile düşük kalsiyum alımıdır.” dedi.


Osteoporoz İçin Uygulanan Tedavi Yöntemleri Nelerdir?


Doç. Dr. Karadağ, “Kemiklerin güçlü kaslar tarafından desteklenmesi durumunda, hasta yaşlanmış ya da osteoporozlu olsa dahi kemik kırılmalara karşı direnebilmesi için o kemiği koruyan, hareketlendiren sağlıklı bir kas dokusuna ve sinir sistemine ihtiyaç olduğunu belirterek konuşmasına şöyle devam etti,


“Tüm bunlar için kemik depolarının kalsiyum ile dolmalıdır. Bu nedenle D vitamini çok önemlidir. D vitaminin en büyük kaynağı ise güneştir. Ayrıca beyaz peynir, süt ve yoğurt gibi gıdaların tüketilmesine özen gösterilmeli ve alınan kalsiyumu depolamak için spor yapılmalıdır.


Osteoporoz teşhisi konan hastalarda, kırık oluşmamışsa koruyucu tedaviye başlanmaktadır. Koruyucu tedavide ana çıkış noktası hastayı aktif hale getirmek, egzersiz yapmasını sağlamaktır. Tempolu yürüyüşler kemiğin mevcut kuvvetini korumasını sağlar. Aktivite ve hareket sayesinde kişinin kasları geliştikçe, kemiklere gelen zorlayıcı kuvvetler de azaltılmış olur ve dolayısıyla kırık riski de düşer.


Koruyucu ilaçlar ise osteoporoz döneminde görülen yıkımı azaltabilir ve dengeleyebilir. Bu tür ilaçlar hastanın yaş grubuna uygun olarak tedavide kullanılmaktadır. Ancak tek başına ilaç tedavisi yeterli değildir, tedavi programına düzenli egzersizler de eklenmelidir.


İlerlemiş osteoporozda, omurgasında kırıkları oluşan hastalarda bu kırıklara bağlı ağrıları azaltmak için bazı ek tedbirler alınmalıdır. Bunlar; düzenli egzersiz programları, korse tedavisi ve kemik çimentosu veya bazı organik malzemelerle kemik içinin doldurulmasıdır. Osteoporozu ilaç ve ilaç dışı yöntemlerle tedavi etmenin yanı sıra kişisel risk faktörlerini göz önünde bulundurarak osteoporozun ilerlememesi için önlemler alınmalıdır.” dedi.